13 Ocak 2015 Salı

Neden Yazıyorum ve Neden ‘’Dahi Bebekler’’

Üniversiteden mezun olur olmaz evlenmiş, hemen işe girmiş ve işiyle ilgili idealleri olan birçok kadın gibi ‘çocuk’ düşüncesi bana uzak gelirdi de, ‘büyük lokma ye, büyük söz konuşma’ atasözünün doğruluğunu bir hayli deneyimlediğim için, dile getiremezdim. Yani ‘çocuk ‘ demek, işten, güçten elini eteğini çekmek demekti bilinçaltımda. Gel gör ki; ‘Biyolojik saat’ diye bir şey vardı ve kaderle kesişince yolları, bebekle tanışma anı 1 saniye bile şaşmazdı. Doğanın kanunuydu. Tek amacı, sadece ayağının üzerindeki yumurtayı, zamanı gelip yavrusu yumurtadan çıkana kadar (4 ay boyunca , -40 derece soğukta ve hiç yemek yemeden) korumak olan baba penguen ve yumurtadan çıkacak yavrusuna yiyecek getirmek için  onca yol kateden anne penguenin fedakarlıkları, yada yumurtaların gelişmesi sırasında (uzun süre beslenmeden ve hareketsiz durması gereken, bu yüzdende) kasları bozulmaya uğradığı için yumurtladıktan kısa süre sonra ölen anne mürekkep balıklarının yaşamı, canlıların yaşama amacının ‘neslin devamını sağlamak’ olduğunu kanıtlayan birkaç örnekti sadece.
Hayatına dahil olacağını öğrendiğin ilk andan itibaren koruyup kollamaya çalıştığın varlığın Allah’ ın bir lütfu ve emaneti olduğunu, onu en güzel şekilde geleceğe hazırlaman gerektiğini’’ iyice idrak etmek içinse kucağına almak gerekliymiş meğer…
İşe dönmeme ihtimalini aklının ucundan bile geçirmeyen ben, bebeğim 2. ayını doldurduğunda işe geri çağrıldığım için oturup ağlayan yine bendim. Daha küçücüktü ve güvendiğim emanet edebileceğim kimse yoktu. Tavan yapmış annelik hormonlarımla patronun karşısına dikilip ‘ya evden çalışırım yada istifa edeceğim’ diyeceğimi söyleseler inanmazdım.
Sevgili patronum ‘home ofis’ çalışma isteğime önce mırın kırın etmiş sonra olumlu yanıt vermişti çok şükür. Oğlum 3.5 yaşına gelene kadar evde çalıştım. Bu benim için büyük şanstı. Gece gündüz fark etmez, onun uyku saati benim mesai saatimdi. O uyanınca, her ne işim varsa bırakıp, oyuncak oynuyor, yerlerde yuvarlanıyor, parka gidiyorduk. Beraber kek kurabiye yapıyor, sohbet ediyor, resim çiziyorduk. Yorucuydu ama her an şükrettiğim bir olaydı her an bebeğimin yanında olabilmek. Çocuk büyütürken en büyük amacımız, bulunduğu ortama ayak uydurabilen ‘MUTLU’ bir çocuk olmasıydı sadece.
3,5 yaşına geldiğinde, yarım günlük kreş maceralarımız başladı. Rüzgar gibi oradan oraya esen ‘biz’imle beraber 1 yılı yurtdışında olmak üzere, 4 kreş gördü yavrucak… Şimdi 8’ine merdiven dayamış ve 2. Sınıf öğrencisi olan oğlumla beraberken, anneliğe dair, çocuklara dair, dünyaya dair, hala bir şeyler öğreniyorum. Şimdi 6,5 aylık olan minik bebeğimizi büyütürken de merak ediyorum. Büyük oğlumun, farklı bilgi ve ilgi alanlarının % kaçı genlerinden % kaçı oynadığımız oyunlar, yaptığımız faaliyetler, okuduğumuz dergi ve kitaplar, aldığımız oyuncaklar ve sahip olduğu ortamın onlara kattıkları neler?
National Geographic Dergisinin bu ay ki sayısını eşim elime tutuşturup, ‘konu tam senlik’ dedi. Her zaman bilinen bir gerçek olan; bebeğe gösterilen ilginin, sevginin, oyunun ve görsellerin onun beyin gelişimine katkısı, yapılan bilimsel çalışma örnekleriyle açıklanıyordu. Okuduklarımdan anladığım, mutlu bir çocuk yetiştirirken, zekasını maximum düzeyde kullanıp, bu sayede gelecekte bir çok avantaj sağlayabilecek bireyler yetiştirmek, koşullar dahilinde bizim elimizdeydi. Çocuğun ne marka giydiğinden, üzerindeki renk uyumundan ziyade, günde kaç kere göz göze iletişim kurduğumuz, her düşüncesini ilgiyle dinleyip dinlemediğimiz, hangi oyuncakları alıp, onunla neler oynadığımızdı önemli olan…
Çocuklar, sahip olduğu mizaca saygı duyularak şekil verilecek oyun hamurları gibi aslında. Onu sevdikçe, onunla oynadıkça ve onun için zaman harcadıkça, daha güzel şekil alıyor. Yalnız dikkat etmek gerek. Bu hamurlar, yıllar geçtikçe sertleştiği için, ileriki yıllarda şekil verme ihtimalimiz zorlaşıyor.
Maalesef çocuk yetiştirirken bir sürü yanlış yapıyoruz. Bazıları bilerek üstelik.(Yatış saatinde tutarlı olamamak gibi, zayıfladığını gördüğümüzde ne yiyeceğine ve ne kadar yiyeceğine karışmak gibi …ve düşünsem benim yaptığım yanlışlardan oluşan, kocaman bir liste çıkar eminim. ‘İdeal anne, baba olmak mümkün mü?’ bilmiyorum.
Araştırıyorum, öğrendiklerimi, kendimce yorumlayıp içgüdülerime başvuruyorum ve uygulamaya geçiyorum. Bunların sonucu da sanırım ‘DENEYİM’ oluyor, ki bu benim paylaşmayı en çok sevdiğim ve, başkalarından dinlemeyi en çok sevdiğim şey, çünkü teoriyle pratiği kesiştirmesi zor. Başaranları hayranlıkla dinliyor ve okuyorum. Başarmaya çalıştıklarımı yazıyorum. Öğrendiklerimi unutmamak için yazıyorum, başarısızlıklarımı yazıyorum…
Benim gibi çocuk yetiştirirken sorunlar yaşayan, en iyi çözüm yolunu araştıran ve yaşadığı sorunlara kendince bazı çözümler bulmuş annelerle buluşabilmek için,
‘Bebeğimle ve çocuğumla eğlenceli vakit geçirmek istiyorum, iyi bir fikir arıyorum’ diyen annelere fikir verebilmek, ve onlardan fikir almak için yazıyorum.
Genleri ve kapasitesine göre zekasını en üst düzeyde kullanabilen çocuk, ‘sevgiye, ilgiye, oyuna....’ doymuş olarak büyütülen, ailesinin minik dahisidir aslında… ‘Minik dahiler’ yetiştirebilmek için ve ‘minik dahilerim için yazıyorum….








Paylaş

2 yorum:

  1. Sizin gibi anneler olduğu sürece toplumda daha eğitimli bireyler olacaktır öncelikle bu yönünüzden dolayı sizi tebrik eder Blogunuz da başarılar diliyorum umarım bir süre sonra sıkılıp blog yazmayı bırakmazsınız

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Düsünceleriniz için çok teşekkür ederim. Blogla ilgili zaman sorunumu çözebilirsem güzel olucak İnşallah.

      Sil