11 Mart 2015 Çarşamba

Oyuncak yapımı - Şakacı Zebra Ahtapot

Uzun zaman önce bir fotoğrafta benzerini gördüğüm oyuncağı geliştirdik ve 
Bir kolundan çekince diğeri kısalan,
Renkli boncukları kollarla beraber hareket eden,
Sallayınca ses çıkaran,
yerde yuvarlanmayı çok seven, eğlenceli bir oyuncak yaptık. Bir sürü kolu olduğu için "ahtapot", deseninden dolayı "zebra" dedik.


En önemli görevi bebekleri eğlendirmek olan ahtapot, çaktırmadan ince motor becerilerini ve el göz koordinasyonunu geliştirip, bebeğin sebep sonuç ilişkisi kurmasına yardımcı oluyor.
Onun tutmaya çalıştığı ip hızla arkadan kısaltılınca, şaşırtıp eğlendiyor, "bu ip nereye gitti?" diye düşündürüp araştırmaya teşvik ediyor.
Kırmızıyı çekelim, yok çizgiliyi, şimdi de kalpliyi diye oynarken de, sıfatları öğretiyor.

Malzemeler

Arkası yapışkanlı kaplama kağıdı 
boş sağlam bir kutu (Rulokat kutusu ideal)
kurdele ve bağcıklar 
boncuklar

Yapımı 

1- Kutu yapışkanlı kağıtla kaplanır.
2- İstenen yerler önce çivi ile delinip, sonra vida ile genişletilir.
3- Kurdeleler geçirilerek uçlarına isteğe göre boncuk takılır.
(Eğer boncuk takılıyorsa, boncukların çıkma ihtimalini ortadan kaldırmak için,kurdale uçlarına, boncuklardan daha büyük olacak şekilde 3-4 düğüm atılır.)
4- Afiyetle oynanır. :)




Paylaş

2 Mart 2015 Pazartesi

Kırtasiye Delisi - Çocukları Mutlu Etmek İçin İlla Oyuncakçı mı Gerek?

Oğlumun yaşındaydım. İşten gelen babama “terlik verme görevi”ni, elinde bizim için tuttuğu bir poşet varsa daha heyecanla yapardım. Hele birde kırtasiye poşetiyse bu, “oyuncak olsa daha mutlu olamazdım” etkisi yaratırdı bende. Kurulunca yürüyen havuç ve patlıcan kalemtıraşlarımız hala gözümün önünde.  Hatta sallayınca içinden uç çıkan kalemle, o zamandan tanıştığım için, üniversitede kullandığım çizim kalemlerini hiç yadırgamamıştım. Renkli renkli silgiler, farklı boyalar, değişik kalemler, kitaplar, cetveller … Okumayı, yazmayı, çizmeyi, resmi çok seven bir çocuğu bunlardan başka ne bu kadar mutlu edebilirdi ki…

Büyüdüm. Üniversiteye gittiğimde, yapılacak ödevler  ya da maketler için malzeme avcılığı yaptığım bir mekan olmuştu artık kırtasiye benim için. Kırtasiyenin yanına birde "hırdavatçıları gezme" hobisi eklenmişti hayatıma. Çatı, baca, ağaç, direk, döşeme, kaplama, "hangi malzemeden ne yapılır?" Kaşif gibi gezerdik.

Biraz daha büyüdüm, işe başladım, bu sefer sadece eskiz kağıtları, çizim kalemleri, her renk ve tonundan almak istediğim profesyonel boya kalemleri için sevdim kırtasiyeleri.

Sonra oğlum büyüdü… Bende ki "kırtasiye sevgisi" tekrar depreşti. Kitaplar, boyalar, kartonlar, çeşit çeşit aktiviteler… Şimdi kırtasiyeler daha büyük, malzeme yönünden daha zengin, gezmekse oğlumla olduğu için daha zevkli… Ama hala babamın küçücük dükkanlardan bizim için aldıkları kadar güzellerini bulamıyorum o koskoca kırtasiyelerde…


Artık ne zaman ailecek geziyor olsak, büyük kırtasiyeleri gördüğümüzde, önünde durup babamıza bakarız. Sağa yada sola devrilen bıkkın gözler ve homurdanma şeklinde "tamam çok oyalanmayın!" diye çıkan onayla, ve elini tuttuğum vatandaşın "yaşasııınn…!" diye sevinç çığlıkları eşliğinde bu dükkanlara  girmeden edemeyiz.
Ben oğlumun yapmaktan zevk alacağı bir faaliyet ararken, o "bir şey"ler yapacağı malzemelere bakar. Alacak çok şey bulduysak bile, "hangisi daha gerekli?" diye sorgularız, hem bir sonraki sefer kırtasiyeye girecek bir bahane bulabilmek içinde almak istediğimiz birkaç şeyi  almadan çıkarız. Böylece istediğimiz her şeyi alamayacak olma ihtimaline ve alışverişte tercih yapmak zorunda kalırsak birini seçebilme durumuna alışırız…

Alınan malzemeler eve gelince diğerlerinin yanına yerleştirilir. Birkaç aktivite hemen o akşam gerçekleştirilir ve güzel vakit geçirilir.

İşte bu yüzden, bir kadın için kozmetik dükkanı ne ise benim içinde "kırtasiye" o demek. 
Yani, "kırtasiye" demek, "kitap" demek, "şiir" demek, "günlük" demek, "çizim" demek, "renkli kalemler" demek…., 

Yani yazmak, çizmek, boyamak, üretmek  demek, hayal gücü demek, …
"kırtasiye" demek, çocukken 4 gözle beklediğimiz o küçük poşetler demek…




 

Paylaş

25 Şubat 2015 Çarşamba

Güzel bir aktivite - Maske Boyama


Çocuklarla yapılan sanatsal faaliyetler ile,


  • El-göz koordinasyonu gelişir
  • Sosyal-duygusal-zihinsel gelişim desteklenir. 
  • Farklı malzemeleri kullanma becerileri ile hayal gücü gelişir.
  • Ortaya çıkan sanat eseri ile kendine güven artar.
  • En önemlisi eğlenceli zaman geçirilir.
Oğlumla en çok sevdiğimiz şeydi hep renkler ve boyalar... 
Bazen kocaman bir kağıda şehirler çizdik, bazen dondurma çubuklarını boyadık, bazen tüm elimizle boyaların içine daldık...
Masaları, örtüleri, üstümüzü, başımızı kirlettik... bütün lekeler çıktı gitti, mutlu anılar kaldı bizimle :)
Şimdi ise tek kuralın "özgürlük" olduğu boyama aktivitelerinden biri daha...
Malzemeler sadece, her kırtasiyede bulunabilen maske ve boya..

Çocuklar özellikle boyama yaparken,  usta bir sanatçı edası ile dünyanın en önemli işini yapıyordur o an. Hangi renk, hangi renkle yakışır, fırça nasıl daha güzel boyar, her etkinlikte farkında olmadan ayrı ayrı şeyler keşfeder, dünyada tek olan her sanat eseri gibi onun yaptığı da tektir ve bitirince mutluluğu gözlerinden okunur.
Sonunda ortaya çıkan sanat eseri, her ne ise çok beğenilir ve evin en güzel en görünen yerlerinde sergilenir...

Paylaş

23 Şubat 2015 Pazartesi

Bebekler kendi kendinine uyuyabilirler...


“Bebekler nasıl uykuya dalar?” sorusunun cevabı genellikle “ayakta, kucakta, beşikte sallayarak” olur. Çünkü “bebeği sallamak” onu rahatlatan bir eylemdir. Ama “tek şey” değildir. Bebekleri rahatlatan ve uyumasına yardımcı olabilecek başka yöntemlerde mevcut.
Önce “Bebekler için uyku tam olarak ne ifade ediyor, verimli bir uyku nasıl olmalı?” öğrenmekte yarar var.

Bebekler İçin Uyku Nedir? Nasıl Olmalı?

Bebeklerin büyümelerinde ve beyin gelişiminde kaliteli ve kesintisiz gece uykusu büyük bir öneme sahiptir. Uyku sırasında, ortamın karanlık olması gerekir. Çünkü karanlıkta, kortizol hormonu daha az salgılanır, uykuya dalmak kolaylaşır, uyku süresi artar ayrıca karanlıkta salgılanan melatonin hormonu bağışıklık sisteminin güçlenmesinde önemli bir etkendir ve hipofiz bezinin daha fazla büyüme hormonu salgılamasını sağlar.

Güzel bir gece uykusu ile,
  • Bebeğin gün boyu öğrendikleri düzenlenir ve beyne kaydedilir, böylelikle beynin sinir hücreleri arasındaki bağlar oluşur ve var olan bağlar güçlenir.
  • Uyku sırasında bebeğin çalışmayan kasları da çalışarak enerji depoları yenilenir.
  • Yeni güne mutlu, zinde ve öğrenmeye istekli olarak başlar,
  • Zihinsel gelişimi hızlanır.
Uyku sırasında sürekli birbirini takip eden 2 aşama vardır. Biri REM (Rapid Eyes Movement) aktif uykudur,  hafif uykuda denilebilir. Diğeri NON-REM yani derin uykudur.

REM uykuları (aktif uyku) özellikle bebeğin potansiyel beyin gelişimini gerçekleştirmesi için çok önemlidir. REM uykusu, uykuyla uyanıklık arası bir durumdur. Bebeklerin bu aktif uykusu yaklaşık 20 dakika sürer ve bebek dış etkenlerle uyanmaya hazırdır. Çevresel ses uyaranları kontrol altında tutulmalıdır. Aksi takdirde “aktif uyku” döneminde uyanan bebeğin beyin gelişiminin sağlandığı bu süre, uyanarak kesintiye uğrayacaktır. Tabiri caizse, uykunun vitamini kaçacaktır. Ayrıca aktif uyku, beyindeki nöronlar arası bağlantılarının güçlenebilmesi ve uyanıkken öğrenilenlerin şekillenebilmesi için gereklidir.  (Prematüre bebeklerin, uykularının yaklaşık % 80’ini REM evresinde harcıyor olmasının, beyin gelişimlerini tamamlamaya çalışmaları sebebi ile olabileceğini okumuştum).
Bebekler büyüdükçe, REM uykuları azalır.  Eğer uykuda bebeğin gözleri sık sık kıpırdanıyorsa, hızlı nefes alıp veriyorsa ve ağız hareketleri yapıyor veya gülümsüyorsa, bu bebeğin REM uykusunda olduğunu gösterir. (Yani sallanarak uyuyan bir bebek tamda bu aşamada ayaktan yada kucaktan bırakılıyorsa, muhtemelen uyanacak ve uykunun vitamini yine kaçacaktır). Tekrar uyutmaya çalışmak yaklaşık 20 dakika alır. Bebeğin hareketleri yavaşlayıp, kasları gevşemiş, nefes alış verişi hafifleyip, düzenli hale gelmişse, kucaktan yada ayaktan bırakılabilir.

Bebeklerin çoğu tabiî ki yetişkinler gibi yatar yatmaz ‘derin uykuya’ dalamaz ve yardımcılara ihtiyaç duyarlar. Hafif uyku-derin uyku-tekrar hafif uyku olarak birbirini izleyen uyku evreleri yetişkinlerde 90 dakika civarında iken bebeklerde bu süre 50-60 dakika civarındadır. Bu yüzden hafif uyku aşamalarında sık sık uyanabilirler. Bazı bebekler tekrar uykuya dalmayı kendi kendine başarabilirken, bazıları ise, yardıma ( sallama, besleme, kucağa alma, müzik dinleme gibi… uykuya geçişte neye alışmışsa, o harekete) ihtiyaç duyarlar.
İlk 3 ayda minik bebekler herhangi bir doyurulma ihtiyacı olmadan 3-4 saat uykuda kalabilirler. 3 aydan 6 aya kadar olan dönemde ise; bebeklerin uykuları oturmaya başlar. 5 saatlik uyku periyotlarında uyur hale gelebilirler.
6 aylıktan sonraki uyanmalara genellikle diş çıkarma sancıları, üşüme, karın ağrısı, ağrılı uyaranlar gibi fizyolojik etkenler  sebep olabilir. Yeni öğrendikleri oturma, emekleme, yürüme becerilerinin uykuda da geliştirilme istekleri ile de uyanmak isteyebilirler. 1-2 yaş arasındaki uyanmalarda ise kabus görme ve ayrılık korkusu belirleyici olmuştur. Ama rahatlatıcı bir gerçektir ki bebekler büyüdükçe,  uyku sorunu azalır.

Uykusunu yeterince alamayan bebek;

Huzursuz uyanır, oyun oynamaz, etrafına karşı ilgisizdir, bir şeye yoğunlaşmakta zorluk çeker, çevresindekilere karşısı uyumsuz ve hırçındır. Bu durum oyun oynayarak öğrenmesine ve gelişimine engel olur. Aynı şekilde bebek uyanıkken uyarıcı bir çevrede oyun oynayarak yeni şeyler öğrense bile, o gece uyku sık sık bölünürse oyunda öğrendikleri bilgileri beyine işlemeye fırsat bulamayacak ve öğrenmesi kalıcı olmayacak, bir sonraki gün yine öğrenmeye hazır olmadan uyanacaktır. Bebeklerinin mutlu uyanarak, uzun süreli oyunlar oynayarak, yeni şeyler öğrenebilmeleri ve bu öğrendiklerini REM uykusunda beyine işleyebilmeleri için, bebeklerin özellikle gece uykularını kesintisiz ve kaliteli geçirmelerini sağlanmalıdır.

Bebek Kendi Kendine Uyumayı Nasıl Öğrenir?


Ayakta yada kucakta sallamadan, kucakta gezdirilmeden, yada türlü çeşitli yorucu ve yıpratıcı yöntemler kullanmadan, yatağa yatıp kendi kendine uyuyabilen bebek her annenin hayalidir. Çünkü günde bilmem kaç kere uyanıp, tekrar uyuyacaktır, uykular arası geçişler yapacaktır. Bebek nasıl uykuya dalmışsa gözünü açtığında yine o şekilde olmayı ister. Bebeği tekrar tekrar uyutma çabaları, bunun yanında ziyarete gelen gidenler, birde bebeğin abisi ablası varsa onunla ilgilenememenin verdiği suçluluk duygusu, hele birde "yeni anne"ye  yardım edecek kimse yoksa, ‘huzursuz anneler’ ve ‘bunları hisseden huzursuz bebekler’ kaçınılmazdır.

"Babanne yöntemi" diye isimlendirdiğim bu uygulama, beni ve abimi büyütmüş, koşullar yüzünden bazen sekteye uğrasa da 2 bebeğimde de başarılı olmuştur. "Bebeğe uyku eğitimi için 4 ayını geçmiş olmalı" sözüne karşılık, bu yönteme YENİ DOĞANDA başlamak gerekiyor ve benim uygulama gücüne sahip olmadığım, ağlatarak alıştırma yönteminden (Ferber yöntemi) daha kolay gibi görünüyor. Tabiki  kararlı olmak ilk kural. İkinci kural ise bebeği anlayabilmek için iyi gözlem yapmak. Çocuk büyütürken bazen uygulamalar aynı olsa da bebek kişilikleri ve hoşlandıkları şeyler farklı olabiliyor. Kimi bebek sırtının kaşınmasından, kimi başının okşanmasından hoşlanıyor, kimi yüzüstü yatarken rahat ediyor, kimi sırtüstü. Hatta bazı hassas bebekler giysilerinin etiketinden bile rahatsız olup huysuzlanıyor ama uyuyamama nedeni olarak o küçük etiket pekte akıllara gelmiyor.

Babannem (nur içinde yatsın), çok akıllı ve otoriter  bir kadındı. Öyle bebek sallamak falanda neymiş. O bebeğe değil bebek ona uymalıydı.  Annemin, "gezmeye gittiğimizde babaannen size sımsıkı bir kundak yapardı, birde  emzik verip yanımıza yatırırdı. Ha varlığınız ha yokluğunuzdu" diye bizim bebekliğimize dair uyku anılarını kaç defa anlattığını bilmiyorum ama duyduklarım beynimin ilgili noktasına yeteri kadar yer etmiş ki, yaklaşık 8 yıl önce, İlk bebeğim doğduğunda kesinlikle sallamamaya kararlıydım. Ama nasıl? Emzik kullanma konusunda tereddütlerim vardı ve bebeğe kundak yapmakta eskilerde kalmış bir adetti benim için.
Bebekler için “emzik” gerekli mi diye araştırdığımda gördüm ki emme hareketi bebek için başlı başına bir memnuniyet kaynağı, hal böyleyken  EMZİK;  bebeğin doğal emme içgüdüsünü tatmin edip ona güven hissi veriyor. Çünkü doğar doğmaz bebeğin en güçlü refleksi emmektir. Emzik sayesinde sakinleşir ve uykuya daha kolay dalar. Emzik kullandırılmayan bebek, bir süre sonra parmak emmeye başlayabilir ve çocukları emzikten vazgeçirmek, parmak emmekten vazgeçirmekten daha kolay olur. Fakat
bebeğin “beslenmek için emmeyi öğrenmesi”  açısından, ilk haftaları “ALTIN DÖNEM” olarak nitelendirildiği için emzikle, biberonla bu erken dönemde tanışması, bebeğin annesini emme sürecini sekteye uğratabilir. Yani bebeği doğar doğmaz emzikle tanıştırmamak gerekir.
Ben, emzik için doğru zaman olduğuna bebeğimin karnı tok olmasına rağmen uykusu sırasında parmak emmeye başladığını ve kendi kendine uykuya dalmakta zorlandığını görünce karar verdim. (Sanırım yaklaşık 2-3 haftalıktı). Ama bebeğim emzikle tanıştırırken, kararlı olduğum şey, emziğin, bebek için sadece UYKU ARKADAŞI olmasıydı. Böylece “bağımlılık” diye düşündüğüm emziğin, her an esiri olmayacaktık.

Bebeğim huzursuz olduğu zamanlar, onu kucağıma almışım gibi hissetsin diye battaniyesiyle hafifçe sardığım zaman huzur bulduğunu fark ettim. Sonra gördüm ki içgüdülerim bana, bebeğimi kundak yaptırmaya başlamıştı. “Kundak” konusunu araştırınca, öyle sopa gibi sımsıkı sarma kısmı hariç, eskilerin yine haklı olduğunu, anladım.

“Mahallenin En Mutlu Bebeği” ve “Mahallenin En Mutlu Yumurcağı” kitaplarıyla Amerika’da en çok okunan çocuk doktoru Harvey Karp’a göre; bebekler yeni doğduklarında henüz bu dünyaya hazır değiller  ve  bu dönemde bebeklere mümkün olduğunca alışık oldukları anne karnı hissini yaşatmak gerekir. Bebeğe hafif bir kundak yapmakta,  yeni doğan bebekler için, anne karnı hissi yaratır.
Tabi mantık olarak sıkış tepiş durduğu annesinin karnından çıkar çıkmaz “oh be ne rahat” demiyor bebek.  Ona yabancı bir çok farklı ses, ışık, görüntü bulunan dünyada, kollarını sarıp sarmalayarak, annesinin karnındaki hissi yaşatmak, bebekler için yapılan müthiş bir iyilikmiş meğer.
Yapılan çalışmalarda, kundaklanan bebeklerin daha çabuk uykuya geçtikleri, daha uzun ve rahat uyudukları görülmüş. Kundakla kolların sarılması bebeklerde sık görülen moro refleksi denen sıçrama tarzındaki hareketleri azalttığı için sık uyanmayı da engelliyor ve uyku kalitesini artırıyor. Kundaklama rahat uyuyan bebekler için çok gerekli olmasa da özellikle gazlı, huzursuz, gelecekte uyku problemlerine aday bebeklerde çok işe yarayabiliyor.  Bütün bebekler; gerinme, banyo, beslenme ve masaj için bir zamana ihtiyaç duyarlar. Bu yüzden hareketlerini engelleyeceğinden dolayı, kundaklamanın, sadece uyku zamanları ile kısıtlı yapılması yararlı olacaktır.
Bebekleri kundaklarken sıkılığına dikkat etmek gerekir. “Sıkı kundak” kalça çıkığı eğilimini artırması, solunum hareketini kısıtlaması ve bebeğin vücut ısısını yükseltebilmesi açısından asla önerilmiyor. Tüm bu olasılıklar, kundağın gevşekliğini ayarlayarak ve sık ısı kontrolü yaparak önlenebilir. Kundak yapılacak örtünün, mümkün olduğunca terletmeyen, doğal malzemeden yapılmış olmasına özen gösterilmelidir.

Gelelim bebeği rahatlatan emzik ve kundak ikilisinin kullanımına. Şimdi kocaman bir abi olan ufaklığım bebekken, uykusu geldiğinde, karnını doyurup kundakladığım ve emziğini de verdiğim zaman gözlerini kapatıyordu. Ayrıca “kolik” bir bebekti. Yaklaşık 4 aylık olana kadar süren ağlama nöbetleri genelde geceleri başlıyordu ve arabayla gezmek dışında pek bir şey işe yaramıyordu. O kriz anlarında bebek hangi ortamda rahatsa, onu oluşturmaya çalıştık. O anlar dışında kundak ve emzikle uyutmaya devam ettim. Zaten derin uykuya geçtiğini gördükten sonra kundağını gevşetip isterse kollarını çıkarmasına fırsat tanıdım. 6 aylık olana kadar rahat bir uyku düzeni oturtmuştuk. Bebeklerin bir günü, diğerini kesinlikle tutmaz ya, bir günde emziği bıraktı ve almadı. Zaman aşımından dolayı unutmuş olsam da zorlanmadan emziksizliğe alıştığımızı hatırlıyorum. Belli bir zamandan sonra hep masal dinleyerek uyudu.


7 yıl sonra, bana anneliği 2.kez yaşatan bebeğimde edindiğim uyku deneyimlerine gelirsek; ilkinde nasıldım bilmiyorum ama bu sefer anladığım en önemli şey, bebeğin her mızmızlanmasında uyutmak ya da beslemek için kucağa alınmaması gerektiğidir. Çünkü bebekler, uyku arası geçişleri bazen müdahale olmadan, kendi kendilerine daha kolay yapabiliyorlar. Ben abisiyle ilgilenirken kendi kendine söylenmeye başlayan bebeğimin yanına hemen gidemediğim zamanlarda uyuyakaldığına çok şahit oldum. Sanırım 2. çocuk, bir şeyleri “sorun”laştıracak, küçük “mızmızlanmalara” ve detaylara harcayacak zaman bulamadığın için daha kolay büyüyormuş.

İşte bizim ufaklık kendi kendine uykuya dalmakta zorlandığı zaman kundakla birlikte emzik vermeye başladım. Fakat, bebeğimde “emzik emmeyi başaramama” durumu vardı. Emziksiz derin ve güzel uyuyan bebek, İlk birkaç gün, emziği sürekli düşürmekten derin uykuya dalamadı. Bende gündüzleri emzikten vazgeçtim. Uykuya geçeceği zaman, bebeği sessiz ortama yatırdım, kundakladım, perdeleri çektim. Eğer gerekirse yan yatırıp sırtına minik pışpışlar, yüzüstü yatırıp dairesel ve hafif hareketlerle sırtına masaj gibi rahatlatıcı hareketler her defasında işe yaradı.
Birkaç hafta daha büyüyüp gece uykusuna çok zor daldığını gördükten sonra, emziği sade geceleri kullanmak üzere tekrar denedim.  Derin uykuya dalana kadar emzik düştükçe geri verdim. Bir süre sonra bizimki gündüzleri kendi kendine, geceleri ise emzikle uyur olmuştu. Hatta 2,5 aylıkken küçük bir Karedeniz turu yapıp, 3 aylıkken başka bir şehre taşındık. 4 aylık olduğunda ise artık emzik emmeyi öğrendiği ve genelde kafasını sağına, soluna koyduğum yastıklara yaslayarak uyumayı sevdiği, böylece emziğini daha az düşürdüğü için gündüzleri de emzik kullanmaya başlayabildik.
  
Ama her şey toz pembe gidemezdi. 6. ayında 2 gün boyunca ateşlenen bebeğim rahatça uyuyamadı. Beni sürekli yanında hissetmek istedi. Hala ben bile başım ağrıdığında annemin şefkatine ihtiyaç duyuyorsam, tek isteği elini yanağıma koyarak yada küçücük elleriyle parmağıma sarılarak uykuya dalmak olan bu küçük insanın masum isteğini nasıl geri çevirebilirdim. O uykuya dalana kadar yanında bulunma durumu, o günden yadigar kaldı bize. Bazen abisinin okul hazırlıkları, ödevleri derken mecburen bensiz ve kendi kendine söylenerek uyusa da geri kalan zamanlarda yanında bulunmayı gönüllü olarak kabul ediyorum. Emziğini bazen düşürüyor, bazen atıp geri arıyor, bazen de kendi kendine emziği ağzından zorla çekip, sanki bir yeri acımış gibi yaygarayı basıyor. Bu durumları çabuk atlatmak için yanında ve olabildiğince temassız, müdahalesiz uykuya dalışına eşlik ediyorum.
“Uyku öncesi ritüel”i özellikle gece uykusundan önce, bebeklerin "uyku vakti" nin geldiğini  anlamasına yardımcı olan, ve her akşam bebeğin uykusu geldiğinde tekrarlanan hareketlerdir. bu hazırlık sayesinde  uykuya geçiş süreleri daha sorunsuz ve rahat atlatılabilir. Bizde de bu durum böyledir.

Miniğin uyku vakti geldiğinde, ev halkına "iyi geceler" öpücüğü verilip el sallanır, yatılacak odada  kalorifer üzerine konan sıcak suya kokusuyla rahat uyku sağlayan birkaç damla lavanta yağı damlatılır, loş ışıkta, bez değiştirilip, pijamalar giyilir. Bol renkli ve büyük resimli masal kitabındaki yılana, maymuna, kuşa, tavşana… onların sesleri çıkarılarak hal hatır sorulur, minik bir sohbet ardından hepsine tek tek ‘iyi geceler’ dilenir. Işık kapanır, karın doyurulur, bir kuple ninni eşliğinde emzik verilir. 7 buçuk aylık olan bebek bir sağa bir sola dönerek uykuya geçerken, anne sureler okuyup, hayırlı ve mutlu bir insan olabilmesi için dua eder. Eğer bebek uykuya geçmekte zorlanıyorsa, telefona indirilen "bebek uyutan sesler" den kuş sesleri açılır, bebeğin uyuması kolaylaşır ve anne artık odaya gelip gidip duran abiyle ilgilenebilir :):):)
Paylaş

15 Şubat 2015 Pazar

İlk oyuncağımızı yaptık, sevdik, çıldırdık – Dev Çıngırak


Babam ilham geldiği zaman engel tanımaz, ceviz kabuğu, dondurma çubuğu, kağıt, karton… bir malzeme bulup hemen bir oyuncak yapıverir.  ‘Biz kendi oyuncağımızı kendimiz yapardık’  der. Çocuk yaşında yaptıklarını anlatınca ağzım açık dinler ve her dinlediğimde çok özenirdim.  Genlerden midir, yoksa hep bu üretkenliği görerek büyüdüğümden midir bilmiyorum,  babamın yaptığı o oyuncaklar kadar ilginç ve profesyonel şeyler olmasa da, bende anne olunca oğlumla oyuncak yapmaya başladım. Kendi yaptığımız oyuncakları oynamanın zevki, mağazadan satın aldıklarımızla kıyaslanamaz bile.
"Çocuklarla oyuncak yapma" aktivitesi ile,
·    Aslında atılacak olan malzeme, işe yarar bir şeye dönüştürülerek, çocuklara farklı bakış açıları ve farklı düşünme yetenekleri kazandırılıyor. 
·         Farklı malzemelerin birleşimiyle oluşan şeyin oynanacak olması, aktiviteyi cazip hale getiriyor.
·         El becerileri geliştiriliyor.
·         En önemlisi birlikte kaliteli ve eğlenceli zamanlar geçiriliyor. 

      Böyle güzel sonuçları olan bu aktivite büyük oğlumla sürekli yaptığımız bir şeydi. Karton ruloları, kutuları, biriktirdiğimiz şişe kapaklarını… dönüştürüp, oynadıktan sonra atardık. Sanırım oğlumun şimdi, eline ne geçse işe yarar bir şey yapmaya çalışması, sokakta gördüğü güzel bir taş, bir dal, bir kozalak toplayarak gezmesi bu yüzdendir sanırım.

Bizim ailenin minik üyesi 7 aylık olduğuna göre onunla da bu aktivitelere başlayabiliriz diye düşündük. Üstelik bu sefer 8 yaşındaki asistanım bu konuda bir hayli deneyimli.
Bebeğimin çevresinde bulduğu ve içinde azıcık su kalmış şişeyle oynadığını görünce, bu şişeyi onun için daha eğlenceli bir hale getirmek istedim ve ortaya bu oyuncak çıktı.

Dev Çıngırak Yapımı

Bebekler 5. Aylarından itibaren sebep-sonuç ilişkisi kurmaya başlarlar. Çıngırak gibi vurunca ses çıkaran, çekince hareket eden, dokununca dönen, etkiye tepki veren oyuncaklarla oynamaları sebep-sonuç ilişkilendirme yeteneklerini geliştirir.

Gerekli Malzemeler
·         1 adet 5 litrelik plastik su şişesi
·         Pinpon topları
·         Uzun ve renkli bir kurdele
·         Evde minik renkli ne varsa… düğmeler,  kapaklar, toplar, boncuklar….
(Biz renkli minik ponponlar, büyük simli ponponlar, Uzun renkli telleri ve birkaç et top kullandık)

Abisi, kardeşi için bütün malzemeleri şişeye atmaya çalışırken, kardeşi de şişeye her düşen malzemede kıkır kıkır güldüğü için, şişeyi 3-4 kere boşaltıp tekrar doldurduk.
Şişeyi en hızlı doldurma yarışması yaptık,
Sadece pinpon toplarını koyduğumuz şişeyi ters çevirip döndürerek en uzun süre topları şişe içinde döndürme yarışı yaptık… Yani oyuncağı önce bizim miniğin şaşkın bakışları eşliğinde abisiyle beraber oynadık. Sonra sıra ona geldi. Yere koyup tekmeledik, döndürdük, çıkardığı sesi dinledik, renkleri saydık, çok sevdik.
İlk olarak bizim minik, bu dev çıngırağı inceleyip, ona vurunca yada sallayınca ses çıkardığını keşfetti.

Sonra tutma yerine bağladığımız kurdeleden kaldırıp, kum torbası gibi havada tuttuğumuz oyuncağa vurduğunda, ileri gidip tekrar ona geleceğini keşfetti. Bol bol vurduk, hoşuna gitti.
Aynı tutuşla oyuncağı ileri geri salladığımızda yakalamaya çalışıp, yakalayınca çok mutlu oldu.
En zorunu sona bıraktık. Oyuncağı uzak bir noktaya, uzun kurdeleyi ise onun ulaşabileceği bir mesafeye koyduk. Oyuncağa ulaşması için, önce o kurdelenin ucuna ulaşması, sonrada çekmeyi akıl etmesi gerekiyordu. 4-5 hamle ile düşüne düşüne amacına ulaşmasını hayranlıkla izledik. Bebeğim, dev çıngırağına ulaşıp beklide hayattaki ilk başarma öykülerinden birini yaşıyordu, biz onu ‘aferin, başardın’ diye alkışlarken, o ise ‘benim için bebek oyuncağıydı abartmayın’ edasıyla evire çevire oyuncağını incelemeye başlamıştı bile….




Paylaş

13 Ocak 2015 Salı

Neden Yazıyorum ve Neden ‘’Dahi Bebekler’’

Üniversiteden mezun olur olmaz evlenmiş, hemen işe girmiş ve işiyle ilgili idealleri olan birçok kadın gibi ‘çocuk’ düşüncesi bana uzak gelirdi de, ‘büyük lokma ye, büyük söz konuşma’ atasözünün doğruluğunu bir hayli deneyimlediğim için, dile getiremezdim. Yani ‘çocuk ‘ demek, işten, güçten elini eteğini çekmek demekti bilinçaltımda. Gel gör ki; ‘Biyolojik saat’ diye bir şey vardı ve kaderle kesişince yolları, bebekle tanışma anı 1 saniye bile şaşmazdı. Doğanın kanunuydu. Tek amacı, sadece ayağının üzerindeki yumurtayı, zamanı gelip yavrusu yumurtadan çıkana kadar (4 ay boyunca , -40 derece soğukta ve hiç yemek yemeden) korumak olan baba penguen ve yumurtadan çıkacak yavrusuna yiyecek getirmek için  onca yol kateden anne penguenin fedakarlıkları, yada yumurtaların gelişmesi sırasında (uzun süre beslenmeden ve hareketsiz durması gereken, bu yüzdende) kasları bozulmaya uğradığı için yumurtladıktan kısa süre sonra ölen anne mürekkep balıklarının yaşamı, canlıların yaşama amacının ‘neslin devamını sağlamak’ olduğunu kanıtlayan birkaç örnekti sadece.
Hayatına dahil olacağını öğrendiğin ilk andan itibaren koruyup kollamaya çalıştığın varlığın Allah’ ın bir lütfu ve emaneti olduğunu, onu en güzel şekilde geleceğe hazırlaman gerektiğini’’ iyice idrak etmek içinse kucağına almak gerekliymiş meğer…
İşe dönmeme ihtimalini aklının ucundan bile geçirmeyen ben, bebeğim 2. ayını doldurduğunda işe geri çağrıldığım için oturup ağlayan yine bendim. Daha küçücüktü ve güvendiğim emanet edebileceğim kimse yoktu. Tavan yapmış annelik hormonlarımla patronun karşısına dikilip ‘ya evden çalışırım yada istifa edeceğim’ diyeceğimi söyleseler inanmazdım.
Sevgili patronum ‘home ofis’ çalışma isteğime önce mırın kırın etmiş sonra olumlu yanıt vermişti çok şükür. Oğlum 3.5 yaşına gelene kadar evde çalıştım. Bu benim için büyük şanstı. Gece gündüz fark etmez, onun uyku saati benim mesai saatimdi. O uyanınca, her ne işim varsa bırakıp, oyuncak oynuyor, yerlerde yuvarlanıyor, parka gidiyorduk. Beraber kek kurabiye yapıyor, sohbet ediyor, resim çiziyorduk. Yorucuydu ama her an şükrettiğim bir olaydı her an bebeğimin yanında olabilmek. Çocuk büyütürken en büyük amacımız, bulunduğu ortama ayak uydurabilen ‘MUTLU’ bir çocuk olmasıydı sadece.
3,5 yaşına geldiğinde, yarım günlük kreş maceralarımız başladı. Rüzgar gibi oradan oraya esen ‘biz’imle beraber 1 yılı yurtdışında olmak üzere, 4 kreş gördü yavrucak… Şimdi 8’ine merdiven dayamış ve 2. Sınıf öğrencisi olan oğlumla beraberken, anneliğe dair, çocuklara dair, dünyaya dair, hala bir şeyler öğreniyorum. Şimdi 6,5 aylık olan minik bebeğimizi büyütürken de merak ediyorum. Büyük oğlumun, farklı bilgi ve ilgi alanlarının % kaçı genlerinden % kaçı oynadığımız oyunlar, yaptığımız faaliyetler, okuduğumuz dergi ve kitaplar, aldığımız oyuncaklar ve sahip olduğu ortamın onlara kattıkları neler?
National Geographic Dergisinin bu ay ki sayısını eşim elime tutuşturup, ‘konu tam senlik’ dedi. Her zaman bilinen bir gerçek olan; bebeğe gösterilen ilginin, sevginin, oyunun ve görsellerin onun beyin gelişimine katkısı, yapılan bilimsel çalışma örnekleriyle açıklanıyordu. Okuduklarımdan anladığım, mutlu bir çocuk yetiştirirken, zekasını maximum düzeyde kullanıp, bu sayede gelecekte bir çok avantaj sağlayabilecek bireyler yetiştirmek, koşullar dahilinde bizim elimizdeydi. Çocuğun ne marka giydiğinden, üzerindeki renk uyumundan ziyade, günde kaç kere göz göze iletişim kurduğumuz, her düşüncesini ilgiyle dinleyip dinlemediğimiz, hangi oyuncakları alıp, onunla neler oynadığımızdı önemli olan…
Çocuklar, sahip olduğu mizaca saygı duyularak şekil verilecek oyun hamurları gibi aslında. Onu sevdikçe, onunla oynadıkça ve onun için zaman harcadıkça, daha güzel şekil alıyor. Yalnız dikkat etmek gerek. Bu hamurlar, yıllar geçtikçe sertleştiği için, ileriki yıllarda şekil verme ihtimalimiz zorlaşıyor.
Maalesef çocuk yetiştirirken bir sürü yanlış yapıyoruz. Bazıları bilerek üstelik.(Yatış saatinde tutarlı olamamak gibi, zayıfladığını gördüğümüzde ne yiyeceğine ve ne kadar yiyeceğine karışmak gibi …ve düşünsem benim yaptığım yanlışlardan oluşan, kocaman bir liste çıkar eminim. ‘İdeal anne, baba olmak mümkün mü?’ bilmiyorum.
Araştırıyorum, öğrendiklerimi, kendimce yorumlayıp içgüdülerime başvuruyorum ve uygulamaya geçiyorum. Bunların sonucu da sanırım ‘DENEYİM’ oluyor, ki bu benim paylaşmayı en çok sevdiğim ve, başkalarından dinlemeyi en çok sevdiğim şey, çünkü teoriyle pratiği kesiştirmesi zor. Başaranları hayranlıkla dinliyor ve okuyorum. Başarmaya çalıştıklarımı yazıyorum. Öğrendiklerimi unutmamak için yazıyorum, başarısızlıklarımı yazıyorum…
Benim gibi çocuk yetiştirirken sorunlar yaşayan, en iyi çözüm yolunu araştıran ve yaşadığı sorunlara kendince bazı çözümler bulmuş annelerle buluşabilmek için,
‘Bebeğimle ve çocuğumla eğlenceli vakit geçirmek istiyorum, iyi bir fikir arıyorum’ diyen annelere fikir verebilmek, ve onlardan fikir almak için yazıyorum.
Genleri ve kapasitesine göre zekasını en üst düzeyde kullanabilen çocuk, ‘sevgiye, ilgiye, oyuna....’ doymuş olarak büyütülen, ailesinin minik dahisidir aslında… ‘Minik dahiler’ yetiştirebilmek için ve ‘minik dahilerim için yazıyorum….








Paylaş